Kadınlığın biricik var oluşu annelik miti üzerine mi kuruludur? Annelik kavramı toplumsal normlar doğrultusunda, geçmişten bugüne birçok boyutta şekillenmiş ve değişmiştir. Ancak toplumda bir kadının kendini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için annelik ölçüt olarak görülmektedir. Kadın, ev merkezci bir konumda görülmekte ve toplumda da böyle bir annelik kurgusu yaratılmaktadır. Tarihsel süreçte bakıldığı zaman küçüklükten yetişkinliğe uzanan dönemde kız çocukları toplum ve aileleri tarafından anne olmanın bir şart olduğunu ve nasıl “mükemmel” anne olunabileceğine dair düşünceler aşılanmaktadır. Annelik bir kadın için zorunlu olmasından ziyade bir seçenektir. Ancak bu seçenek toplumda kadının kendini tamamen adaması gerektiği kimliksel bir durak haline gelmiştir.
Annelik; kadının toplumsallaşma sürecinde en kabul edilebilir seçenek olarak görülmektedir. Annelik aynı zamanda toplum tarafından kadının yaşam alanını daraltmaya yönelik doğal bir mit haline gelmiştir. Kadınlık durumunun, anne olma pratiği üzerine kurulu olduğu, bu şekilde var olunabileceğine dair olan tanımlardan sıyrılarak, kendini gerçekleştirme sürecinde “Kendine Ait Bir Oda” kurması mümkün müdür? Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” adlı eseri; kadınların kendilerini gerçekleştirebilme süreçlerindeki çabalarının önündeki ataerkil sisteme dayanan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini meşrulaştıran, hiyerarşik düzeni vurgulamaktadır. Aynı zamanda tarihsel süreçte kadının toplumdaki konumunu eleştirel bir tutumla ele almaktadır. Söz konusu eserdeki “Oda” metaforu; kadınların kendilerini
geliştirebilmeleri noktasında, kendilerine ait özerk bir yaşam alanını tanımlamaktadır. Ancak
bu “Oda” için engel teşkil eden kalıp yargılar bulunmaktadır. Toplumsal normların yarattığı bu
kalıp yargılar bir bakıma artık tarihsel süreçte beklentiye dönüşmüş ve bu beklentiler
karşılanmadığında da kadının gelişimi noktasında toplumsal engeller oluşturmuştur. Toplumun
kadın için birçok etkeni anneliğe aykırı görmesinin en önemli sebeplerinden biri de anneliğin
kutsal olduğu düşüncesidir. Annelik düşünüldüğü gibi kutsal mıdır? Annelik kadının yaşamdaki
en doğal hali olarak görülmektedir. Annelik doğal bir mit olarak görüldüğü için, sarsılmaz bir
kutsaliyet olarak konumlandırılmıştır. Bu yüzden anne olan kişinin, annelik kimliğini
kazandıktan sonra bütün benliğiyle ona sarılması ve hayatını anneliğe adaması gerektiği
düşünülmektedir. Annelik kutsal olarak atfedildiği için mükemmel annelik, tam annelik
kavramları toplum içerisinde ortaya çıkmıştır. Her birey hata yapabileceği gibi her kadın da
hata yapabilir. Anne olan kadının, aynı zamanda kendini geliştirme noktasında bir durakta
olduğu söz konusudur. Çünkü annelik kimliği toplumsal normlar bağlamında, annenin eşi ve
çocukları için kendinden ödün vermesi gerektiğini dayatmaktadır. Toplum anne olan kadının,
annelik dışında başka bir konumda bulunduğu zaman ise “mükemmel” bir anne olamayacağını
düşünerek yadırgamaktadır. Bu zihniyet yüzünden toplum kadının toplumsal bir statü
kazanmasında engel teşkil etmektedir. Bunun için toplum kadından ev merkezci bir konum ile,
eş ve anne olmasını beklemektedir. “Anneler Günü” perspektifiyle bakılacak olursa,
yayımlanan reklamlar, hediye kampanyaları mükemmel annelik kavramını karşımıza
getirmektedirler. Bu kampanyalar ve reklamlar anneliği yine ev merkezci bir konumda tutarak,
temizlik yapan, yemek yapan kişi olarak kadının toplumdaki konumu annelik olarak
indirgemektedir. Ancak kadın bir anneyken aynı zamanda başka toplumsal statülere de sahip olabilir. Kadını söz konusu reklamlarda ve kampanyalarda bu şekilde indirgemek, kadınları topluma yanlış bir şekilde lanse etmeyi beraberinde getiriyor. Bu durum kadının annelikle sınırlandırarak, özel hayatının, iş hayatının önünü kapatmakta ve eve hapsetmektedir. Ancak her birey gibi kendini gerçekleştirme gereksinimi olan kadının bu kalıp beklentilerden kurtularak “Kendine Ait Bir Oda” yaratması insani gereksinimlerdendir. Bu oda ancak toplumun, kadınları anne olmaktan ibaret olmadığını çok daha fazlası olabileceğini görmesiyle
mümkün olabilir.
Yazar: Sosyal Hizmet Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi Hilal YUKUŞ